Güpegündüz Ne? Tarihin Işığında Dillerin, Zamanların ve Toplumların Hikayesi
Bir tarihçi olarak geçmişin kelimelerinde saklı anlamları keşfetmek her zaman beni büyülemiştir. Çünkü diller, sadece iletişim aracı değil; toplumların düşünme biçimlerinin aynasıdır. Bazı kelimeler, bir dönemin duygusunu, algısını ve değerlerini taşır. “Güpegündüz” kelimesi de tam olarak bu nitelikte bir sözcüktür. Gündelik yaşamda sıkça kullandığımız bu kelime, sadece “günün ortasında” anlamına gelmez; aynı zamanda tarihsel olarak bir toplumsal algının, zaman ve ahlak kavramlarının sembolüdür.
Güpegündüz Ne Demek?
Güpegündüz, Türkçede “apaçık, alenen, göz önünde, herkesin görebileceği bir biçimde” anlamında kullanılan bir ifadedir. Ancak bu kelimenin yapısı ve kullanım biçimi, onu sıradan bir zaman tanımından çıkarır. “Güpe” eki eski Türkçede “tam, bütünüyle” anlamını taşır. “Gündüz” ise günün aydınlık kısmıdır. Dolayısıyla “güpegündüz”, tam gün ışığında, gizlenmeden yapılan bir eylemi anlatır.
Bu ifade tarihsel olarak, ahlaki, sosyal ve kültürel normların ihlalini betimleyen bir deyim haline gelmiştir. Örneğin “güpegündüz hırsızlık yaptı” denildiğinde, toplumun adalet ve utanma duygusuna meydan okuyan bir davranış kastedilir. Yani kelimenin kendisi, yalnızca zamanı değil; bir tür toplumsal şaşkınlığı, normdan sapmayı da anlatır.
Zamanın ve Toplumun Aynası Olarak Dil
Dil, her toplumun kendi tarihini yansıtır. Güpegündüz kelimesinin taşıdığı anlam, Osmanlı döneminin ahlaki düzen anlayışıyla da yakından ilişkilidir. Osmanlı’da toplumsal yaşam büyük ölçüde “mahrem” ve “aleni” ayrımına dayanıyordu. Bazı davranışlar ev içinde kabul edilebilirken, toplum önünde yapılması ayıplanırdı. “Güpegündüz” bu yüzden bir dönemin ahlaki sınırlarını belirleyen sembolik bir kavram haline geldi.
Bir eylemin gece mi gündüz mü yapıldığı, o eylemin toplumsal anlamını değiştirirdi. Gece, gizlenmenin, sessizliğin ve mahremiyetin zamanıydı. Gündüz ise açıklığın, denetimin, kamusallığın zamanıydı. Dolayısıyla “güpegündüz” yapılan bir iş, “utanmazca” yapılmış olarak algılanırdı.
Bu tarihsel ayrım, modern toplumlarda da farklı biçimlerde varlığını sürdürür. Sosyal medyada paylaşılan bir olayın “güpegündüz” yaşandığı söylendiğinde, aslında aynı toplumsal şaşkınlık yeniden üretilmektedir: “Nasıl olur da herkesin önünde, bu kadar açıkça yapılır?”
Toplumsal Dönüşümler ve Aydınlık Kavramı
Güpegündüz kelimesi, sadece zamanı değil, aynı zamanda aydınlık ve karanlık arasındaki kültürel karşıtlığı da temsil eder. İnsanlık tarihine baktığımızda, “aydınlık” her zaman bilgi, dürüstlük ve açıklıkla; “karanlık” ise gizem, korku ve suçla ilişkilendirilmiştir.
Antik çağlarda bile suçların gece işlendiğine dair yaygın bir inanç vardı. Bu yüzden “güpegündüz yapılan bir suç”, doğaya ve düzene aykırı sayılırdı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde ise bu tür deyimler, modernleşme tartışmalarının içinde yeni anlamlar kazandı. “Aydınlık toplum”, “günün yüzü” gibi ifadeler, şeffaflık ve ilerleme ideallerini çağrıştırırken, “güpegündüz yapılan yanlış” ifadesi, modern toplumun ikiyüzlülüğünü eleştiren bir anlatı olarak kaldı.
Kadın, Erkek ve Aleniyet: Toplumsal Cinsiyet Perspektifi
Bir başka dikkat çekici yön, “güpegündüz” kelimesinin toplumsal cinsiyetle ilişkili kullanımıdır. Tarihsel olarak kadınlar, gündüz kamusal alanda görünür olduklarında, “güpegündüz sokakta dolaşmak” gibi ifadelerle eleştirilebilirdi. Erkekler kamusal alanda doğaldı; kadınlar içinse bu, normdan sapmayla eş tutulurdu.
Bu kullanım biçimi, toplumun “gündüz”ü erkek alanı olarak kodladığını, “gece”yi ise kadınların sessizliğine bıraktığını gösterir. Günümüz toplumlarında bu algı büyük ölçüde dönüşse de, dildeki bu kalıplar geçmişin izlerini hâlâ taşır.
Güpegündüz kelimesi, bu açıdan bakıldığında sadece zamansal bir niteleme değil; cinsiyet rollerinin, kamusal ahlakın ve toplumsal denetimin tarihsel bir yansımasıdır.
Geçmişten Bugüne: Aydınlıkta Görünen Gerçekler
Bugün hâlâ “güpegündüz” kelimesini bir olayı tanımlarken kullanıyoruz. Ancak her kullanımda, farkında olmadan tarihsel bir hafızayı da yeniden üretiyoruz. Bu kelime, hem ahlaki düzenin bir göstergesi, hem de bireyin toplumla kurduğu ilişkinin ifadesidir.
Modern çağın “şeffaflık” vurgusu, aslında “güpegündüz” olmanın bir tür idealine dönüşmüştür. Artık gizli olan değil, açık olan değerlidir. Fakat bu açıklığın içinde bir ironi gizlidir: Her şey ortada, ama herkes yine de görmezden gelir.
Geçmişte “güpegündüz yapılan ayıp” olarak anılan şey, bugün “güpegündüz yapılan haksızlık” olarak karşımıza çıkıyor. Değişen yalnızca eylemler değil; toplumun onları algılama biçimidir.
Güpegündüz, zamanla değil, bilinçle ilgilidir.
Ve belki de asıl soru şudur: Bugün biz hangi şeyleri “güpegündüz” yapıyor, ama karanlıkmış gibi davranıyoruz?